4 Şubat 2018 Pazar


Absürde yaslı kıpkısa öykuler

Kıpkısa öyküleriyle tanınan Sine Ergün, yeni öykü kitabı Baştankara’da da aynı yoldan yürüyor. Yirmi öykünün yer aldığı kitap gündelik yaşamda akıp giden yakıcı anları daha da görünür kılmaya çalışırken o anlara yeni bir gözle bakmaya çağırıyor okuru.  Ergün'ün önceki öykülerine kıyasla daha uzun sanki  Baştankara’daki öyküler. Atmosferi çatıp ayrıntılarla bezedikten sonra anlara uzanıyor bu defa. Ergün’ün mesele ettiği şeyler sıradanın içinde normalleştirilen sakatlıklar genellikle.
Ayrıksı cümlelerle de başlayabiliyor öyküye, sıcak diyaloglarla da. Bundan Kimseye Söz Etmemiz Gerekmiyor, adlı öykü, “Yer süt.” cümlesiyle başlıyor örneğin. İlk okumada pek anlaşılır olmayan bu cümle ancak ardından gelen cümlelerle birleşince bir anlama bürünüyor ya da anlamın parçası oluyor. Yazarın böyle bir cümleyle öyküye başlamasının bilinçli bir tercih olduğunu düşünürsek, öykünün tamamında kullanılan dil ve anlatımın da bu giriş cümlesine denk ilerlediği söylenemez. Belki de okuru sarsmanın, daha başta metnin dışına savurarak dikkatli kılmanın, yazarın aklında bir karşılığı vardır kim bilir? Ergün’ün öykü kahramanları orta sınıftan, genç, eğitimli insanlar genellikle, son dönemin yaygın söyleyişiyle beyaz yakalılar. Anlatmayı tercih ettiği insanlar bunlar olunca yabancılaşma, varoluş sıkıntısı temel izlekler oluyor elbette. Aynı evde yaşıyor olmalarına rağmen birbirlerine tek cümle etmiyorlar örneğin. Ya da seviştikten sonra kapıyı çekip çıkıyorlar. Öyküleri okurken, cümlelerin ardında gülümseyen hin bir yazar sesi işitiyor okur kimi zaman. Nasıl işitmesin yazdığı öykü kitaplarının hepsini de “küçük halasına” ithaf eden bir yazar var karşımızda ne de olsa. Tüm bu ayrıntılara baktığınızda absürde yaslanıp bambaşka bir öykü evreni kurmaya çalıştığı da söylenebilir Ergün’ün.  Kitapta buna örnek olabilecek Küçük Tuvalet adlı öyküdeki gibi. Bu öyküdeki anlatıcı erkek kahraman, kız arkadaşının evine sıklıkla gitmektedir. Aralarında duygusal bir paylaşım yoktur, herkes kendi dünyasındadır. Sıklıkla sevişmekte ve bunu da yapmış olmak için yapmaktadırlar adeta. Yazar öyle bir resim çizer ki okurun gözünde, yalnız kalmamak için birbirlerine yakın duran, birbirleri için pek bir şey ifade etmeyen iki kişi çıkar ortaya ki öyküdeki ayrıntılar da bu düşünceye hizmet etmektedir. Kıyaslama ne kadar yerinde olacak bilemiyorum ama öyküde kayıp olan heyecan anlatıcının küçük tuvaleti keşfetmesiyle başlar. Okuru da içine çeken bir merak duygusu kahramanımızın yine bir sevişme sonrası sıklıkla kullanılan tuvalet dolu olduğu için küçük tuvaleti keşfiyle birlikte hepimizi kuşatır. Orada bir şey görmüştür kahramanımız ama ne olduğunu bilemeyiz. Kız arkadaşını ya da partnerini “Aylarca yattık konuştuk da. Onun hakkında bir şey bildiğimi yine de sanmıyorum,” diye özetleyen anlatıcı o olaydan sonra neredeyse her gece arkadaşına gitmek istemekte, onlar için rutine dönüşen beraberliğin ardından heyecanla küçük tuvalete koşmaktadır. Kahramanımızı küçük tuvalete çeken şey nedir? Bu sorunun yanıtını okur alamasa da yine bir sevişme sonrası tuvalette uzun süre vakit geçirdiğinin diğerleri tarafından da fark edilmesiyle giz, okura açık edilecekmiş gibi yapılarak öykü sonlandırılır. Ergün sıradan ya da saçmayı öykünün temel sorunsalı haline getirerek kurmacaya taşımayı seviyor. Meselenin kalbine girmektense, o kalpten uzak bir anlatım tutturarak okuru şaşırtmak istiyor belki de. Yazı erbabının kendi üslubunu yaratması böyle oluyor sanırım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder