Absürde yaslı kıpkısa öykuler
Kıpkısa
öyküleriyle tanınan Sine Ergün, yeni
öykü kitabı Baştankara’da da aynı
yoldan yürüyor. Yirmi öykünün yer aldığı kitap gündelik yaşamda akıp giden
yakıcı anları daha da görünür kılmaya çalışırken o anlara yeni bir gözle
bakmaya çağırıyor okuru. Ergün'ün önceki öykülerine kıyasla daha uzun sanki Baştankara’daki
öyküler. Atmosferi çatıp ayrıntılarla bezedikten sonra anlara uzanıyor bu defa.
Ergün’ün mesele ettiği şeyler sıradanın içinde normalleştirilen sakatlıklar
genellikle.
Ayrıksı cümlelerle de başlayabiliyor öyküye, sıcak diyaloglarla da.
Bundan Kimseye Söz Etmemiz Gerekmiyor,
adlı öykü, “Yer süt.” cümlesiyle başlıyor örneğin. İlk okumada pek anlaşılır
olmayan bu cümle ancak ardından gelen cümlelerle birleşince bir anlama
bürünüyor ya da anlamın parçası oluyor. Yazarın böyle bir cümleyle öyküye
başlamasının bilinçli bir tercih olduğunu düşünürsek, öykünün tamamında
kullanılan dil ve anlatımın da bu giriş cümlesine denk ilerlediği söylenemez.
Belki de okuru sarsmanın, daha başta metnin dışına savurarak dikkatli kılmanın,
yazarın aklında bir karşılığı vardır kim bilir? Ergün’ün öykü kahramanları orta
sınıftan, genç, eğitimli insanlar genellikle, son dönemin yaygın söyleyişiyle
beyaz yakalılar. Anlatmayı tercih ettiği insanlar bunlar olunca yabancılaşma,
varoluş sıkıntısı temel izlekler oluyor elbette. Aynı evde yaşıyor olmalarına
rağmen birbirlerine tek cümle etmiyorlar örneğin. Ya da seviştikten sonra
kapıyı çekip çıkıyorlar. Öyküleri okurken, cümlelerin ardında gülümseyen hin
bir yazar sesi işitiyor okur kimi zaman. Nasıl işitmesin yazdığı öykü
kitaplarının hepsini de “küçük halasına” ithaf eden bir yazar var karşımızda ne
de olsa. Tüm bu ayrıntılara baktığınızda absürde yaslanıp bambaşka bir öykü evreni
kurmaya çalıştığı da söylenebilir Ergün’ün. Kitapta buna örnek olabilecek Küçük Tuvalet adlı öyküdeki gibi. Bu
öyküdeki anlatıcı erkek kahraman, kız arkadaşının evine sıklıkla gitmektedir. Aralarında
duygusal bir paylaşım yoktur, herkes kendi dünyasındadır. Sıklıkla sevişmekte
ve bunu da yapmış olmak için yapmaktadırlar adeta. Yazar öyle bir resim çizer
ki okurun gözünde, yalnız kalmamak için birbirlerine yakın duran, birbirleri
için pek bir şey ifade etmeyen iki kişi çıkar ortaya ki öyküdeki ayrıntılar da
bu düşünceye hizmet etmektedir. Kıyaslama ne kadar yerinde olacak bilemiyorum
ama öyküde kayıp olan heyecan anlatıcının küçük tuvaleti keşfetmesiyle başlar.
Okuru da içine çeken bir merak duygusu kahramanımızın yine bir sevişme sonrası sıklıkla
kullanılan tuvalet dolu olduğu için küçük tuvaleti keşfiyle birlikte hepimizi
kuşatır. Orada bir şey görmüştür kahramanımız ama ne olduğunu bilemeyiz. Kız
arkadaşını ya da partnerini “Aylarca yattık konuştuk da. Onun hakkında bir şey
bildiğimi yine de sanmıyorum,” diye özetleyen anlatıcı o olaydan sonra
neredeyse her gece arkadaşına gitmek istemekte, onlar için rutine dönüşen
beraberliğin ardından heyecanla küçük tuvalete koşmaktadır. Kahramanımızı küçük
tuvalete çeken şey nedir? Bu sorunun yanıtını okur alamasa da yine bir sevişme
sonrası tuvalette uzun süre vakit geçirdiğinin diğerleri tarafından da fark edilmesiyle
giz, okura açık edilecekmiş gibi yapılarak öykü sonlandırılır. Ergün sıradan ya da saçmayı öykünün temel
sorunsalı haline getirerek kurmacaya taşımayı seviyor. Meselenin kalbine
girmektense, o kalpten uzak bir anlatım tutturarak okuru şaşırtmak istiyor
belki de. Yazı erbabının kendi üslubunu yaratması böyle oluyor sanırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder