24 Mayıs 2013 Cuma

KİTAPLARA DAİR



 Bir İntihar Efsanesi: Geçmişinizdeki trajediyi bozup yeniden kurmak.

Bir İntihar Efsanesi Amerikalı genç yazar David Vann’ın, özyaşamıyla neredeyse örtüşen, keder yüklü öykülerinden oluşuyor. Kitapta Vann’ın tanıtıldığı bölümde babasının intihar etmesini yaşama tutunmak için bir çıkış noktası olarak gördü ve “Bir İntihar Efsanesi “ adlı ilk kitabında da bu konuyu işledi, deniyor.  Onunla yapılan bir söyleşide “Babanıza kızdınız mı?” sorusuna: Gerçekten büyük bir öfke duydum. Onu çok seviyordum ama bu onu hayatta tutmaya yetmemişti, bunun için ona çok kızgındım, diye yanıt veriyor. Yine aynı söyleşide; bence bir yazar için onun tepkisi en iyisidir,(Sibel Oral, Taraf, 9.12.2012) diyerek yaşamından kesitleri kurmaca dünyada bambaşka gerçekliklere dönüştüreceğini duyuruyor. Yazmanın kimi durumlarda bir hesaplaşma, tazelenme olduğunu düşündürüyor okura.
Yaşanmış bir trajediyi bozup yeniden kuran Bir İntihar Efsanesi yayımlandığında büyük ilgi görür, Fransa’da Médicis ödülü dâhil on ödül alır.
Kitapta yer alan altı öykünün tamamı, bir çocuğun babasıyla kurduğu trajik ilişkiyi kurmaca dünyaya taşırken, sayfalar arasında soluklandığınız anlarda rollerin nasıl da değişmiş olduğunu, çoğu zaman çocuğun yetişkin gibi davranırken; babanın, dürtüsel kimi davranışların pençesinden kurtulamamış bir çocuk olduğunu düşünüyoruz. Nitekim kitabın en uzun öyküsü Sukkwan Adası’nda iyiden iyiye gözler önüne seriliyor bu dengesiz ilişki. Babanın kararıyla, onlardan başka kimsenin yaşamadığı adaya, geçici bir süre yerleşiyor Roy ve babası.  Her türlü konfordan uzak bu yaşantıda tüm ihtiyaçlarını kendileri karşılıyor; balık avlıyor, geyik vuruyor, kış için ayırdıkları yiyeceklerini saklamak için özel yer kazıyor, ayılarla karşılaşıyorlar. Bir süre yolunda giden işler geceleri babanın ağlamalarına, çocuğun tanıklığıyla şaşırtıcı bir hal alıyor. Baba, yaşama tutunamama, geçmişiyle hesaplaşma hallerini kontrolsüzce, henüz on üç yaşında olan oğlunun yanında, onun çocuk olduğunu unutmuşçasına sergiliyor. Başlarda göstermeden, bir başına yaşanan ağlamalar sonra kendi kendine konuşma, dert yanmalarla daha içinden çıkılmaz bir hal alıyor.  Babasıyla aynı odada uyuyan çocuğun,  bu durumu görmezden gelmeye çalışması, kendini koruma çabası da boşa çıkıyor. Gündüz, çetin doğa şartlarıyla savaşarak geçerken, geceler bir kâbusa dönüşüyor çocuk için. Çoğu gece babasının ağlamalarını duymamak için kendince yollar bulamaya çalışıyor fakat baba bu akıl almaz davranışları artırarak sürdürüyor. Âdeta içine düştüğü kederli halleri çocuktan gelecek yardımlarla atlatmak ister gibi, ya da onun varlığını ve kendisiyle kurduğu ilişkiyi görmezden gelerek yapıyor bunları. Bir gün, tüfekle nedensiz yere kulübenin tavanına ateş eden adam, gecelere gizlediği sıkıntıları artırarak gündüze de yayacağının haberini duyuruyor okura. Adamın, hayatına giren kadınlarla uzun soluklu sürdüremediği her ilişki dertlenmelerin, bunalımların odak noktasına dönüşüyor. Baba ve çocuğun trajik öyküsü, gece yarıları ağlayanın değil, gücünün üstünde tanıklıklara, sessizce katlananın sarsıcı yıkılışıyla son buluyor. Kitapta tanrısal bakışla aktarılan tek öykü olan Sukkwan Adası belki de yazarın, bu can alıcı hikâyeye belli bir mesafede durma, babasına duyduğu kızgınlığı -görece- objektif olarak aktarma çabasında gizlidir.
Bir İntihar Efsanesi’nde yer alan diğer öyküler, birinci tekil anlatıcı gözünden aktarılıyor, yani öykülerimizin başkişisi Roy’un gözünden. Birinci ve ikinci öykü baba ve Roy’un geçmişine, kişiliklerine dair bilgilenmemizi sağlıyor. Birbirini tamamlayan öyküler arasında kırılma Sukkwan Adası’yla yaşanıyor. Kitabın başında yer alan öyküler yazarın dert edindiği şeye küçük bir giriş yapmamızı sağlarken Sukkwan Adası’yla zirveye ulaşan anlatı onun ardılı öykülerle babayı anlama, geçmişe bakma çabasına dönüşüyor. 
 Bir İntihar Efsanesi’ndeki ilgi çekici ayrıntılardan biri de doğanın her öyküde başat karakterlerden biri haline dönüştürülmesidir. Alaska gibi çetin hava koşullarının hüküm sürdüğü yerlerde geçen öyküler yazarın dert edindiğini daha etkili aktarmasına olanak verirken okuru anlatının içine çekiyor.
Yazmanın geçmişten kalan yaralara bir kez daha eğilmek olduğunu düşündürüyor Bir İntihar Efsanesi, yaşamın bize dayattıklarını yok sayma, sözcükler aracılığıyla yeni bir gerçeklik kurma olduğunu…
Öykülerde hesaplaşmalara giren Vann yine aynı söyleşide “Ne zaman intihar ve trajedilerden söz etsek siz hep gülüyorsunuz,” sorusuna: “Ailemden olan beş kişi intihar etti ve daha pek çok tuhaf şey yaşandı. Ve ben artık gülüyorum, evet, çünkü tüm bunların benim başıma gelmesi çok komik” diyor. 
Trajedinin kollarında Vann’ın kaleminden hüzünlü okumalar.
Şenay Eroğlu Aksoy
Bu yazı Notos Şubat- Mart 2013 sayısında yayımlanmıştır.