27 Ocak 2015 Salı

KİTAPLARA DAİR

Mevsim Normali Sayılamayan Öyküler.

Yirmi bir kısa öykü sığdırmış Mevsim Normalleri’ne Neslihan Önderoğlu.  Çoğu bir ândan yola çıkarak aktarılan durumlar, insanlık halleri.  Kırık dökük, izbe mekânlar, engelli insanlar, çocuklar, erkekler, içinde yaşadığımız kültürle doğru orantılı bir yama gibi taşınan cinsellik. Yaza anlata bitirilemeyen çarpıklıkların kolaylıkla eksilttiği karanlık yanlarımızın açık edilmesi; yine en çok kadınlar. Mevsim Normalleri’ndeki öykü karakterlerinin çoğu orta sınıfa mensup insanlar; kenar mahallelerde yaşayanlar. Kimi zaman duygulardan azade - engelli bir çocukla sevişme dürtüsü- okuru sarsarken, kimi zaman yatalak ninesiyle yaşayan delikanlının para karşılığı bedenini satıyor olması, öykü sonunda delikanlının duygularına yürüyen can alıcı ayrıntılar, garip arınma yolları...  Mevsim Normalleri’ndeki öykülerin çoğu odağa çektiği duyguyu, durumu sahneler kurarak okurda derinleştiriyor. Olayın geçeceği mekân, öykü kişilerinin devinimleri anlatılan hikâyeyle iç içe, adım adım belirginleştiriliyor. Bir tiyatro dekoru hazırlar gibi kuruyor olayın geçeceği art alanı yazar. Peki, böylesi bir yola sapmak yazara ne kazandırıyor? Bana kalırsa okurda öyküyü daha gerçekçi yankılamanın bir yolu bu. Okura anlatılmak istenen için bir araya getirilmiş ayrıntılar bütünü sunmak. Yaşamlarımızdan seçilen ayrıntıların bir duygu ya da durumu anlatmak için kurmacada birleştirilmesi... Edebi metin dediğimiz tam da böyle bir şey belki ama anlatmak istediğim yalnızca fazlalıkların atılması değil elbette. Kitapta yer alan öykülerin çoğunda hikâye, önemli bir öykü bileşeni haline getirilen sahnelerle tamamlanıyor.  Önderoğlu’nun sahnelerinin böylesi bir ayırıcılığı var bana kalırsa.  Masaj artı duş yetmiş beş lira adlı öykü iki çocuğu ve annesine bakmak zorunda olan bir kadının hiç de sevmediği bir işi, masaj salonunda çalışıyor olmasını ilginç bir yolla anlatır. Kadının sabah uyanmasıyla açılan öykü ev içinden verilen ayrıntılarla ilerler.  Rahatsız bir yün yatakta, uykusuz geçirdiği gecenin ardından iki çocuğuyla aynı odada yatmakta olan kadınla tanıştırılır önce okur. Bu girişle kadının toplumsal sınıfına dair can alıcı ipuçlarını verir yazar. İlerleyen bölümlerde para kazanma nedenlerinden en önemlileri arasında sayılan yaylı yatak alma ve havı dökülmüş halıyı kış gelmeden yenileyebilme arzusu, öykü girişinde dillendiren ayrıntıları daha da geniş bir alana yayarak okurun gözünde resmi netleştirir. Kadının yaptığı işten memnun olmadığını, artık bir yetişkin sayılan oğlunun kendisine farklı davrandığını düşünmesinden, bu düşünceyi anlatıcımızın konuşma bağlamından kopuk, birden bire annesine sorduğu “Oğlan bana ne zamandır soğuk davranıyor sanki?” sorusundan anlarız. Annenin bu soruya verdiği yanıt daha da can yakıcıdır. Kadının çocuğa aldığı cep telefonunun onu nasıl mutlu ettiğinden,  oğlanın bu telefonu arkadaşlarına gösterirken çok mutlu olduğundan söz eder anne ve çalışmazsan onları alamayacağımızı biliyor, der. Masaj salonuna dair fazla ipucu verilmezken, ev içinde akıp giden olağan bir sabahta anlatıcıyla annesi arasında geçen konuşmalardan ve kahramanımızın verdiği küçük ayrıntılardan kadının işi, geçmişi ve çalışma koşulları hakkında bilgi edinir okur. Kadının böylesi bir yolla para kazanıyor olmayı içine sindiremediğini yine öykünün sonunda bir kez daha sorulan sorudan anlarız. “Anne, çocuklar hâlâ beni seviyor mudur?”  Gecenin Ayazında adlı öyküyse içli bir “aşk” hikâyesini etkili bir yolla okura bulaştırır. Üç arkadaşın dışarda geçirdiği bir gecenin ardından öykü anlatıcısı kızın arkadaşlarından birine içten içe beslediği yakınlık sezdirilir. Öykünün sonuna kadar neredeyse belirsizce anlatılan durum, yine öykünün sonunda gelen soruyla açık edilir. Böyle bakıldığında daha da iyi kavranacaktır Önderoğlu’nun biçemi.

             Mevsim Normalleri’nde yer alan öyküler birbirinden ilginç adlarıyla da ilgi çekici. Adını sayfalar arasında salınan insanlık durumlarından aldığını düşündüğüm kitap, mevsim normallerinde sayılacak insanlık durumlarına mı odaklı acaba? Yoksa çoktan alışageldiğimiz olağandışı durumların mevsim normali sayılabilecek sürekliliğine mi? Son olarak okuru çok sayıda, genç öykü yazarıyla tanıştırmış olan Alakarga Yayınları’na küçük bir eleştiri. Bunca emekle hazırlanan bir kitapta daha iyi bir düzeltmen çalışması gerekli değil mi? Zira kitapta yer alan kimi eksikler öykü okurunun tadını kaçırıveriyor. –ketçaba yerine ketçapa yazılması ve kimi anlatım bozuklukları gibi- İlk kitabı İçeri Girmez miydiniz ile 2013 Haldun Taner Öykü Ödülü’nü almış olan Önderoğlu’ndan kederli, rahatsız edici, sıcak, mevsim normali sayılamayacak denli yaralayıcı hallerimize işaret eden öyküler... Keyifli okumalar.
 Bu yazı Notos'ta yayınlanmıştır.