Kitaplar: Yasaklı Düşler…
Faruk Duman yeni öykü kitabı Baykuş Virane Sever ‘de anlatım olanaklarını kurgu ve öykü odağını klasikleşmiş
kitaplara yaslayarak, öykülerini bölümleyerek, eksiltili cümleler kullanarak
genişletiyor, okumayı bitirdiğinizde akılda sıcak bir anlatımın çizdiği
resimler kalıyor. Kitapta Yunus Emre’nin
“El kuşu elden ele, gül kuşu gülden güle
Baykuş virane sever, şahinler pervaz ile”
dizelerinin kucakladığı sekiz öykü yer alıyor. Çocukların,
daha çok erkek çocukların, gözünden aktarılan öykülerde abiler, teyzeler, diğer
yetişkinlerden farklı, sıcacık yaklaşımıyla çocukların sevgisini kazanmış
dayılar, masalsı söyleyişe yaslanan bir anlatımla giriyor dünyamıza. Kitabın
ilk öyküsü Kayıp İnci klasikleşmiş kimi
romanları kurmacanın parçası kılarak daha da ilgi çekici bir zeminde okurla
buluşuyor. Öykü kahramanı iki kardeşin gündelik yaşamı kitaplardan aşırılan
düşlerle örülürken, Duman öykülerinde eksik olmayan çatıyı döven söğüt ağacı,
ormandan koparak gelen türlü hayvanların çizdiği atmosfer, birbirine pek de
benzemeyen bu İki kardeşin soluğunu daha da iyi duyuruyor okura. Soğuk, karlı
okul yolunda düşlere sığınmak, doğayla başka bir pencereden bakmak, gündelik
yaşamı tatlandırmak anlamını taşıyor onlar için. Kitapların yasaklandığı, şiirlerin kimi
dizelerinin sansürlendiği bugünlerde İnci,
Vahşetin Çağrısı vb hatırlamak, onları çocukların düş gücüne kitapların
katkısını işaret eden etkili bir kurmaca unsuru yaparak hatırlamak, yazarın
dilinde bu zihniyete yanıt olmalı, bu yanıtı bağrıma basıp, Ben kitaplarla büyüdüm. Hatırımda kitapların adeta kutsal bir yeri vardır
diye başlayan öykünün içinde yürümeye devam ediyorum. İnci’nin
maceraya girişi de ilgi çekici, aykırı bir el’den gelir: Diğerlerine kıyasla
yaşama tutunamamış, evin babasının pek de hoşlanmadığı, yasak kitapların dışını
gazeteyle kaplayıp sonra bunları siyah naylon torbalar içinde taşıyarak gizlice
okuyan, serbest çalışan, uzun yolculuklara çıkan dayı. Ne gariptir ki okurun
ilgisini çekmeyi başaran dayının öyküden kopuşu evlenip o şehirden uzaklaşmasıyla
olur. Dayıya kız isteme sahnesi sıradanın içinde yitmemiş tavırlarıyla
hatırlananı silikleştirip, yerleşik düzene geçişe istekli bir adam resmi koyar
önümüze. Nitekim evlilik sonrası dayı tamamen çıkar öyküden. Onun eliyle
kurmacaya dâhil edilen İnci, onun
maceradan çıkışıyla kaybolmuş gibi görünürken umulmadık bir anda yeniden
görünüverecektir, ama güzel olan okur İnci
‘yle tekrar buluşacağını sezer. Kimi yerlerde bu sezgi gerçekle kucaklaşmaya
çok yakınlaşmış gibi hissettirilse de -kahramanımızın kütüphaneyi keşfedip
kitap seçtiği bölüm- buluşma yazarın belirlediği noktada olacak, okurda
beklenti yaratan bu çıkışla merak taze tutulacaktır. Bugünün apartmanlara
sıkıştırılmış çocuklarından farklı, doğayla ve kitapların sunduğu düş kurma
gücüyle örülmüş bir yaşamdır yazarın kahramanlarımıza çizdiği ve o yaşam okuru
metnin kalbine çekerek hüznü tattırmayı başarır.
Baykuş Virane Sever ‘de yer alan öykülerden Kayıp inci, Teyzem O Buhranlı Günleri Nasıl Atlattı, Emanet, Zürafa ve
Rüyalı Öykü bölümlendirilmiş. Adını saydığım ilk dört öykü sayılarla
bölümlendirilirken, Rüyalı Öykü başlıklarla
bölümlendirilmiştir.(Pas- Yele- Geçit)
Kitapta yer alan öyküler arasında diğerlerinden farklı bir anlatıma sahip olan Rüyalı Öykü bir düş perdesiyle
örtülüdür, anlatım da aynı puslu, kesinlikten uzak bir söyleyişle işlemektedir.
Eksiltili cümleler, anlatıcıdan başka kimselerin görmediği yaşlı kadın,
bitmeyen duvarların örüldüğü garip yer, insanlara çimento yedirilen yasadışı
bir çalışma kampı, inilen çukur… Okura geniş bir alan açan öykü, merak duygusunu
taze tutarak ilerlemekte, geniş çağrışım
alanlarında gezdirmektedir.
Yolumu kaybedince, yoldaşımla birlikte, fabrika bahçelerini anımsatan
bir yere girdim. Girdikte yoldaşım tuhaf, şüpheli birine, bir işçiye, ya da bir
mahkûma dönüştü.
Yazar yoldaşın bir işçi
mi mahkûm mu olduğunu belirsizleştirerek öyküyü kesinlikten uzak tutmaktadır.
Rüyalar mantık zincirinden uzak ilerleyişi öyküde de görülür. Bir söyleşide,
…Aslında yazarken kendi sesimi duymak, kendi gitmek istediğim
atmosferi yakalamak isteyen, yazının sonunda ortaya ne çıkacağını düşünmekten
ziyade yazarken bana ne kadar keyif verdiğiyle ilgilenen bir yazarım. Böyle
olunca da bu türde bir dil ortaya çıkıyor. Aslında uzaktan bakınca dili bozmaya
yönelik kasıtlı bir eylem gibi görünebilir ama öyle değil. Bu benim iç sesimin,
bana ait üslubun bir yansıması olabilir ki ben şuna da inanıyorum, aslında
kendi sesiyle yazmaya çabalayan herkeste bu tur dilsel özellikler vardır. Zaten
edebiyatı da bunun için seviyoruz. Herkes kendi diliyle, kendi üslubuyla yazsın,
söylesin diye…(Aydınlık Kitap Sayı 51) seslenen Faruk
Duman, zengin anlatı dünyasına bir kez daha çağırıyor okuru. Öykünün büyülü kollarında,
keyifli okumalar.
Şenay Eroğlu Aksoy
Bu yazı Notos Nisan- Mayıs 2013 Sayısında Yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder