28 Mayıs 2012 Pazartesi

Kitaplara Dair...


Yazarlar söyleyişler: Kontrol Kalemi

Yazıya gönül verenler gayretli bir miço gibi yerleri temizleyip paspas atmakla başlarlar işe. İlk ürünler dergilerde yayımlanmaya başladı mı hevesle haykırırlar okyanus ortasından “Kara göründüüüüüü!” İşte tam da o günlerde öğrenmek istedikleri, silueti belirmiş olan karada, fenerli ya da fenersiz dolaşan düşlerinin yazarlarının ne yiyip ne içtiği, nerelerde gezinip, kimlerle hasbihâl ettiği, kimi görünce yüz çevirdiği, neler okuduğu, yanından ayırmadığı defterine hangi notları düştüğüdür. Daha karaya ayak basmadan kimlerin izlerinin sürüleceği özenle hesaplanarak ince pusu ayarları kontrol edilir. Bu çabanın içinde gelişme, o dünyayı tanıma arzusu saklıdır.
 Murat Yalçın tam da bu yanımızı eyleyen bir e-kitap yayınladı geçenlerde. Kendine kalırsa  “öbür elinden çıkan” bir ardına bakış derlemesi… Edebiyatın, çoğunluk göbeğinde geçmiş yıllarını 1000 nottan oluşan, yine kendi yorumuna göre “cellat” söyleyişlerde derleyip topladı  bir e-kitabın sayfalarında… Bunlara günlük demek pek yerinde olmaz sanırım, deneme tadında fakat biçim ve üslup açısından öykücü Murat Yalçın imzasını taşıyan etkileyici alımlamalar… Anlatmak istediklerini eveleyip gevelemeden, alnının ortasından mıhlayan, sözcük seçme becerisi kıskanılası, bir de öyküleriyle kardeş benzerliği taşıyan söyleyiş güzelliği…  270. notu okurken Konuşmasak da olur adlı öykü hemen sıyrıldı zihnimdeki yerinden, notların çoğundaysa benim için vazgeçilmez öykülerden olan Hat:taa ‘nın yazarının dokunuşlarını gördüm;
Hat:taaa…
1976: Uzağın uzak olduğu zaman.
Amcam:Kavuniçigemilitükenmezkalem.
Babam: Büyük Atlas
Ben: Görmüş geçirmişlerin aslında züppeliklerle dolu hayatlarına gıpta eden “Haritada bir Nokta.”Et,ot,kuzu ve kurdu aynı sandalla karşı kıyıya geçiremeyen. Hayatını bezdirici dolaylamalarla bezeyen.
“Sen, gemisi kalemine tutsak düşmüş adam, sen, üstümüze mürekkep sıçratan, zifos, sen, sesimizi kendi sesine kurban eden densiz, sen uzaklardan uzak adam, sen, harflerin karnında yaşayan cenin, sen, kıyılarda başını kuma gömen aymaz, sen, kıyısız adaların sürgünü, sen, yalçın dağların efendisi, sen, mağara örümceği, kimin hikâyesini kime anlatıyorsun” demezler mi? *
M. Yalçın Kontrol Kalemi’nde edebiyat dünyasının kendi içine kapalı hırslarından, kavgalarından, dostluklarından, az da olsa tatlı paylaşımlarından dem vuruyor sıklıkla. Yalnızlığını korumak için en zorlu silahları kuşanmış, hüzünlü bir yazarın iç dünyasına alıyor bizi. Bir yanı yazının coşkusunu yaşarken, bir yanı yorgun,
194. not
"Dünyaya böyle çıplak bakılabileceğini bilmezdim. Ama beni asıl ürküten benden başkalarının da olması.”
719.not
 “…Varlığımla yokluğum arasında bir ayrım bulamamanın burukluğu dolduruyor içimi…”
Bir yazarın kendine ve insana eğilişiyle vardığı noktayı, ölümün yazgıyla sarhoş edici ortaklığının dayattığı hiçliği, Bilge Karasu, Can Yücel, Sezai Karakoç’la paylaşılan kimi hüzünlendiren, kimi gülümseten anıları bulmak mümkün Kontrol Kaleminde.  Onlarca aforizma Murat Yalçın’ın kitaplarla kurduğu yoldaşlığın vazgeçilmezliğini hissettiriyor. Bir kendinden bir sevdiği yazarlardan alıntılarla, karanlıkta duran fotoğrafları ışık çakımlarıyla birleştiriyor. Bu kesintili aktarım kendi içinde bütünlenen bir resmi seriyor gözlerimizin önüne. Sevdiği yazarları ölümlerinin ardından, bıraktıklarını sesleyerek yaşatıyor. Arada, oğlunun tatlı, çocuk dünyasından, ona bakışını yine ironik bir anlatımla aktarıyor. Roman, öykü kıyaslamalarına yanıt veriyor. Geçmişte tanıdığı yazarlarla bugünkülerin edalarından dem vuruyor. Yazın piyasasından gelen bıkkınlığı sesliyor;
"Yazar soruları sormayın bana avlayamazsınız, tavlayamazsınız, bağlayamazsınız..."
Altını çizemediğiniz, kesip yapıştıramadığınız tamı tamına 1000 not. Bu e-kitap iyi hoş da böyle çoğunluğu paylaşma isteği doğuran metinleri kesip paylaşamadığınızda çıldırtıcı olabiliyor.
Kontrol Kalemi’ni okumak,
280. not
“Bir gözüyle ağlayıp öbürüyle gülenler dünyası” Muratis Yalcinis
 "Her yazı kendiliğinden faniliğin hüznünü taşır."
diyen bir yazara eğilmek, kederlenmek bolca…
  269.not
Bir sabah ben uyurken, güneş kendiliğinden doğmuş üstüme…Görmedim, uyandığımda annem söyledi. Onun söylediği her şeye hemen inanırım, yoksa çoktan kapatırdım bu olayı.
Bunların “Başıboş anlarda tutulmuş gelişigüzel notlar olduğunu” söylese de yazarımız, inanmamalı bu sözlere ( o kör) okur.

 Bu yazı Notos Nisan Mayıs 2012 sayısında yayımlanmıştır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder