Mevsim Normali
Sayılamayan Öyküler.
Yirmi bir
kısa öykü sığdırmış Mevsim Normalleri’ne
Neslihan Önderoğlu. Çoğu bir ândan yola çıkarak aktarılan
durumlar, insanlık halleri. Kırık dökük,
izbe mekânlar, engelli insanlar, çocuklar, erkekler, içinde yaşadığımız kültürle
doğru orantılı bir yama gibi taşınan cinsellik. Yaza anlata bitirilemeyen
çarpıklıkların kolaylıkla eksilttiği karanlık yanlarımızın açık edilmesi; yine
en çok kadınlar. Mevsim Normalleri’ndeki
öykü karakterlerinin çoğu orta sınıfa mensup insanlar; kenar mahallelerde
yaşayanlar. Kimi zaman duygulardan azade - engelli bir çocukla sevişme dürtüsü-
okuru sarsarken, kimi zaman yatalak ninesiyle yaşayan delikanlının para karşılığı
bedenini satıyor olması, öykü sonunda delikanlının duygularına yürüyen can
alıcı ayrıntılar, garip arınma yolları... Mevsim
Normalleri’ndeki öykülerin çoğu odağa çektiği duyguyu, durumu sahneler
kurarak okurda derinleştiriyor. Olayın geçeceği mekân, öykü kişilerinin devinimleri
anlatılan hikâyeyle iç içe, adım adım belirginleştiriliyor. Bir tiyatro dekoru
hazırlar gibi kuruyor olayın geçeceği art alanı yazar. Peki, böylesi bir yola
sapmak yazara ne kazandırıyor? Bana kalırsa okurda öyküyü daha gerçekçi
yankılamanın bir yolu bu. Okura anlatılmak istenen için bir araya getirilmiş
ayrıntılar bütünü sunmak. Yaşamlarımızdan seçilen ayrıntıların bir duygu ya da
durumu anlatmak için kurmacada birleştirilmesi... Edebi metin dediğimiz tam da
böyle bir şey belki ama anlatmak istediğim yalnızca fazlalıkların atılması değil
elbette. Kitapta yer alan öykülerin çoğunda hikâye, önemli bir öykü bileşeni
haline getirilen sahnelerle tamamlanıyor. Önderoğlu’nun
sahnelerinin böylesi bir ayırıcılığı var bana kalırsa. Masaj
artı duş yetmiş beş lira adlı öykü iki çocuğu ve annesine bakmak zorunda
olan bir kadının hiç de sevmediği bir işi, masaj salonunda çalışıyor olmasını
ilginç bir yolla anlatır. Kadının sabah uyanmasıyla açılan öykü ev içinden verilen
ayrıntılarla ilerler. Rahatsız bir yün
yatakta, uykusuz geçirdiği gecenin ardından iki çocuğuyla aynı odada yatmakta
olan kadınla tanıştırılır önce okur. Bu girişle kadının toplumsal sınıfına dair
can alıcı ipuçlarını verir yazar. İlerleyen bölümlerde para kazanma
nedenlerinden en önemlileri arasında sayılan yaylı yatak alma ve havı dökülmüş
halıyı kış gelmeden yenileyebilme arzusu, öykü girişinde dillendiren ayrıntıları
daha da geniş bir alana yayarak okurun gözünde resmi netleştirir. Kadının
yaptığı işten memnun olmadığını, artık bir yetişkin sayılan oğlunun kendisine
farklı davrandığını düşünmesinden, bu düşünceyi anlatıcımızın konuşma
bağlamından kopuk, birden bire annesine sorduğu “Oğlan bana ne zamandır soğuk davranıyor sanki?” sorusundan
anlarız. Annenin bu soruya verdiği yanıt daha da can yakıcıdır. Kadının çocuğa
aldığı cep telefonunun onu nasıl mutlu ettiğinden, oğlanın bu telefonu arkadaşlarına gösterirken
çok mutlu olduğundan söz eder anne ve çalışmazsan onları alamayacağımızı
biliyor, der. Masaj salonuna dair fazla ipucu verilmezken, ev içinde akıp giden
olağan bir sabahta anlatıcıyla annesi arasında geçen konuşmalardan ve
kahramanımızın verdiği küçük ayrıntılardan kadının işi, geçmişi ve çalışma koşulları
hakkında bilgi edinir okur. Kadının böylesi bir yolla para kazanıyor olmayı
içine sindiremediğini yine öykünün sonunda bir kez daha sorulan sorudan anlarız.
“Anne, çocuklar hâlâ beni seviyor mudur?” Gecenin
Ayazında adlı öyküyse içli bir “aşk” hikâyesini etkili bir yolla okura bulaştırır.
Üç arkadaşın dışarda geçirdiği bir gecenin ardından öykü anlatıcısı kızın
arkadaşlarından birine içten içe beslediği yakınlık sezdirilir. Öykünün sonuna
kadar neredeyse belirsizce anlatılan durum, yine öykünün sonunda gelen soruyla
açık edilir. Böyle bakıldığında daha da iyi kavranacaktır Önderoğlu’nun biçemi.
Mevsim Normalleri’nde yer alan öyküler
birbirinden ilginç adlarıyla da ilgi çekici. Adını sayfalar arasında salınan
insanlık durumlarından aldığını düşündüğüm kitap, mevsim normallerinde
sayılacak insanlık durumlarına mı odaklı acaba? Yoksa çoktan alışageldiğimiz
olağandışı durumların mevsim normali sayılabilecek sürekliliğine mi? Son olarak
okuru çok sayıda, genç öykü yazarıyla tanıştırmış olan Alakarga Yayınları’na küçük bir eleştiri. Bunca emekle hazırlanan bir
kitapta daha iyi bir düzeltmen çalışması gerekli değil mi? Zira kitapta yer
alan kimi eksikler öykü okurunun tadını kaçırıveriyor. –ketçaba yerine ketçapa
yazılması ve kimi anlatım bozuklukları gibi- İlk kitabı İçeri Girmez miydiniz ile 2013 Haldun Taner Öykü Ödülü’nü almış
olan Önderoğlu’ndan kederli, rahatsız
edici, sıcak, mevsim normali sayılamayacak denli yaralayıcı hallerimize işaret
eden öyküler... Keyifli okumalar.
Bu yazı Notos'ta yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder