Bir
İntihar Efsanesi: Geçmişinizdeki trajediyi bozup yeniden kurmak.
Bir İntihar Efsanesi Amerikalı
genç yazar David Vann’ın, özyaşamıyla
neredeyse örtüşen, keder yüklü öykülerinden oluşuyor. Kitapta Vann’ın tanıtıldığı bölümde babasının intihar etmesini yaşama tutunmak
için bir çıkış noktası olarak gördü ve “Bir İntihar Efsanesi “ adlı ilk
kitabında da bu konuyu işledi, deniyor. Onunla yapılan bir söyleşide “Babanıza kızdınız mı?” sorusuna: Gerçekten büyük bir öfke duydum. Onu çok
seviyordum ama bu onu hayatta tutmaya yetmemişti, bunun için ona çok kızgındım, diye yanıt veriyor. Yine aynı söyleşide; bence bir yazar için onun tepkisi en
iyisidir,(Sibel Oral, Taraf, 9.12.2012) diyerek yaşamından kesitleri
kurmaca dünyada bambaşka gerçekliklere dönüştüreceğini duyuruyor. Yazmanın kimi
durumlarda bir hesaplaşma, tazelenme olduğunu düşündürüyor okura.
Yaşanmış bir trajediyi bozup yeniden kuran Bir İntihar Efsanesi yayımlandığında
büyük ilgi görür, Fransa’da Médicis ödülü dâhil on ödül alır.
Kitapta yer alan altı öykünün tamamı, bir çocuğun babasıyla
kurduğu trajik ilişkiyi kurmaca dünyaya taşırken, sayfalar arasında
soluklandığınız anlarda rollerin nasıl da değişmiş olduğunu, çoğu zaman çocuğun
yetişkin gibi davranırken; babanın, dürtüsel kimi davranışların pençesinden
kurtulamamış bir çocuk olduğunu düşünüyoruz. Nitekim kitabın en uzun öyküsü Sukkwan Adası’nda iyiden iyiye gözler
önüne seriliyor bu dengesiz ilişki. Babanın kararıyla, onlardan başka kimsenin
yaşamadığı adaya, geçici bir süre yerleşiyor Roy ve babası. Her türlü konfordan uzak bu yaşantıda tüm
ihtiyaçlarını kendileri karşılıyor; balık avlıyor, geyik vuruyor, kış için
ayırdıkları yiyeceklerini saklamak için özel yer kazıyor, ayılarla
karşılaşıyorlar. Bir süre yolunda giden işler geceleri babanın ağlamalarına,
çocuğun tanıklığıyla şaşırtıcı bir hal alıyor. Baba, yaşama tutunamama,
geçmişiyle hesaplaşma hallerini kontrolsüzce, henüz on üç yaşında olan oğlunun
yanında, onun çocuk olduğunu unutmuşçasına sergiliyor. Başlarda göstermeden,
bir başına yaşanan ağlamalar sonra kendi kendine konuşma, dert yanmalarla daha
içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Babasıyla aynı odada uyuyan çocuğun, bu durumu görmezden gelmeye çalışması,
kendini koruma çabası da boşa çıkıyor. Gündüz, çetin doğa şartlarıyla savaşarak
geçerken, geceler bir kâbusa dönüşüyor çocuk için. Çoğu gece babasının ağlamalarını
duymamak için kendince yollar bulamaya çalışıyor fakat baba bu akıl almaz
davranışları artırarak sürdürüyor. Âdeta içine düştüğü kederli halleri çocuktan
gelecek yardımlarla atlatmak ister gibi, ya da onun varlığını ve kendisiyle
kurduğu ilişkiyi görmezden gelerek yapıyor bunları. Bir gün, tüfekle nedensiz yere
kulübenin tavanına ateş eden adam, gecelere gizlediği sıkıntıları artırarak gündüze
de yayacağının haberini duyuruyor okura. Adamın, hayatına giren kadınlarla uzun
soluklu sürdüremediği her ilişki dertlenmelerin, bunalımların odak noktasına dönüşüyor.
Baba ve çocuğun trajik öyküsü, gece yarıları ağlayanın değil, gücünün üstünde
tanıklıklara, sessizce katlananın sarsıcı yıkılışıyla son buluyor. Kitapta tanrısal
bakışla aktarılan tek öykü olan Sukkwan
Adası belki de yazarın, bu can alıcı hikâyeye belli bir mesafede durma,
babasına duyduğu kızgınlığı -görece- objektif olarak aktarma çabasında
gizlidir.
Bir İntihar Efsanesi’nde
yer alan diğer öyküler, birinci tekil anlatıcı gözünden aktarılıyor, yani
öykülerimizin başkişisi Roy’un gözünden. Birinci ve ikinci öykü baba ve Roy’un
geçmişine, kişiliklerine dair bilgilenmemizi sağlıyor. Birbirini tamamlayan
öyküler arasında kırılma Sukkwan Adası’yla
yaşanıyor. Kitabın başında yer alan öyküler yazarın dert edindiği şeye küçük
bir giriş yapmamızı sağlarken Sukkwan Adası’yla
zirveye ulaşan anlatı onun ardılı öykülerle babayı anlama, geçmişe bakma
çabasına dönüşüyor.
Bir İntihar Efsanesi’ndeki ilgi çekici
ayrıntılardan biri de doğanın her öyküde başat karakterlerden biri haline
dönüştürülmesidir. Alaska gibi çetin hava koşullarının hüküm sürdüğü yerlerde
geçen öyküler yazarın dert edindiğini daha etkili aktarmasına olanak verirken
okuru anlatının içine çekiyor.
Yazmanın geçmişten kalan yaralara bir kez daha eğilmek
olduğunu düşündürüyor Bir İntihar Efsanesi,
yaşamın bize dayattıklarını yok sayma, sözcükler aracılığıyla yeni bir
gerçeklik kurma olduğunu…
Öykülerde hesaplaşmalara giren Vann yine aynı söyleşide “Ne
zaman intihar ve trajedilerden söz etsek siz hep gülüyorsunuz,” sorusuna: “Ailemden olan beş kişi intihar etti ve daha
pek çok tuhaf şey yaşandı. Ve ben artık gülüyorum, evet, çünkü tüm bunların
benim başıma gelmesi çok komik” diyor.
Trajedinin kollarında Vann’ın
kaleminden hüzünlü okumalar.
Şenay Eroğlu Aksoy
Bu yazı Notos Şubat- Mart 2013 sayısında yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder