Sözcüklerin
Kaleydoskopu: İs Odası
Belli, sezdirmekte usta bir yazar var karşımızda, doğrudan
anlatmaktan hoşlanmayan, yarattığı dili usul, sapasağlam ören, boşluklar
bırakarak okuru çağıran, kahramanlarını kiminde bir lunaparkta, kiminde küçük
bir kasabada, kiminde İstanbul sokaklarında gezdirirken neşeli, kederli öyküler
kuran… Bugünde duran sancılı bir ânın
derinlerini sözcüklerle işaret etmek isteyen, bunu da rahatlıkla başaran bir
yazar.
Doğan Yarıcı’nın yeni öykü kitabı İs Odası iki bölümden oluşuyor. Âli’yle
konuşmalar adı verilen ikinci bölümde kısacıklar yer alırken, ilk bölümde
on sekiz öykü var. Kitabın açılış öyküsü
Umami’de endoskopi masasından
çocukluğun uzun, karanlık koridoruna uzanır anlatıcı. Üniversite hastanesinde, kadavraların
yatırıldığı morgun yanındaki mutfakta çalışan babasına ulaşmak için aşmak
zorunda olduğu, çocuk aklını ölüm korkusuyla dolduran bir koridor bu. Ona göre kara, uzun, upuzun, onu içine çekecek bir
hortum gibi korkunç, bir koridor. Neyse ki gözü kapalı geçilmesi gereken
karanlığın sonunda güzel şeyler bekler anlatıcımızı. Ölüm ürpertisini her adımda
hissettiren loş koridor aşıldıktan sonra onu sevgiyle bağrına basacak bir baba,
keyifle önüne koyulan yemekler vardır. Çocuk aklıyla ölümden kaçmayı başardığı
yolun sonuna varmasıyla hak edeceği yemekler. İşte bu yüzden karnıyarık ölümü
anımsatır ona. Endoskopi masasında, içine gönderilecek hortuma bakarken de aynı
yakıcı korku vardır anlatıcımızın içinde ve o yakıcı korkunun ondan koparıp
aldıkları; annesi, babası, teyzeleri, dayıları ve çocukluk. Yaşlanmış, kamburu
çıkmış bir yetişkin olarak yattığı masada çocukluğu da ölümün ondan aldıklarına
eklemiş olması, ince bir sızı düşürür okurun içine. Bir cümle, bir nefes yazılmış
sanki öyküler. Yazmanın her şeyden çok emek olduğu özenle örüntülenmiş dilden
anlaşılıyor. Öykünün asıl meselesini bir okuyuşta anlayıp çıkarmak da zor.
Bozulup parçalanmışları bulup uç uca eklemelisiniz. Endoskopi hortumu ve
karanlık koridor arasında yaratılan ölüm metaforunu bulmak zorundasınız. Ne garip,
okura bunca yoğun el uzatıp onun tamamlayacaklarıyla bütünlenen bir öykü nasıl
oluyor da bu denli etkileyici, ilk okumada vurucu oluyor? İşte bu sorunun
yanıtı Yarıcı’nın üslubunda, okuru
saran incelikli anlatımda, alt okumalara açık cümlelerde, şiire gönül vermiş
bir yazarın elinden dökülen sözcük dizininde. Has okurun, okuma ayinlerine bir
daha, bir daha taşınacak öyküler bunlar. Daha şimdiden Umami’yi kaç kez okudum, kaç ince ayrıntıyı yenice buldum desem
ilginiz artar mı?
İs Odası’nda
aurası ölüm olan öykü çok, tıpkı insan ömrü gibi. Kitabın sevinci en bol
öykülerinden olan Zabıt bile
günebakanları aşıran çocukların bir tavuskuyruğu gibi artlarında taşıdıkları
coşkuyla açılırken, ölümün araya girişiyle bu duygu adım adım sönüveriyor.
Dilin incelikle örüldüğü, tam kararında metinler yaşama sevincinizi
çoğaltan birer armağan. Satır arasında mesele edilen o güne dek bilmekten
yorgun düştüğünüz keder yüklü insanlık halleri de olsa, iyi kitaplar kucağınıza
bırakılan kaleydoskoplar. Ana malzemesi sözcük olan bir kaleydoskop bu. Dayayın
gözünüzü, başka başka çiçeklere dönüşebilmelerine bakın. Bir çırpıda dünyayı
değiştiremezler, zaten böyle bir dertleri hiç olmamıştır, onlar okur dalgınlığınıza
sızıp, hayata bakışınızı değiştirirler siz bilemeseniz de.
Öykünün büyülü kollarında keyifli okumalar.
Bu yazı Notos'ta yayımlanmıştır.
Bu yazı Notos'ta yayımlanmıştır.