10 Nisan 2013 Çarşamba

Kitaplara Dair...



Echenoz ve Çek Lokomotifi

         Mario Vargas Llosa denemelerini topladığı Genç Bir Romancıya Mektuplar adlı kitabında  “…Temel ve biçim arasındaki ayrım yapaydır, yalnızca betimsel ve analitik sebeplerle kabul edilebilir ve gerçeklerle asla örtüşmez, zira bir romanda anlatılanlar anlatım tarzından bağımsız olarak değerlendirilemez. Tarz öyküyü inanılır veya inanılmaz, hisli veya gülünç, komik veya dramatik kılar” der. Jean Echenoz’un Çek koşucu -dünya tarihindeki adıyla Çek Lokomotifi- Emil Zatopek’in hayatını anlattığı “Koşmak” adlı kitabını okurun zihninde ayrıcalıklı kılan tam da Llosa’nın sözünü ettiği şey; üsluptur. Yayınevinin tür adlandırmasında ”anlatı” olarak sınıflandırılan kitap Echenoz’un kendine has, ironik üslubuyla benzerleri arasında özel bir yere çekiliverir. İyi bir romancı olduğunu bildiğimiz yazar “Koşmak”ı neden kurmaca bir metin olarak kaleme almamıştır? Sanırım onun da üzerinde kafa yorduğu bir sorudur bu. Yine de Zatopek’in hayatını “anlatı” sınırlarından taşırarak, kurduğu üslupla daha da geniş bir alanda var eder Echenoz. Genç bir fabrika işçisinin yeteneğini umulmadık şekilde fark ederek dünya tarihine kazıdığı yaşam öyküsü, elbette benzerleri arasında dikkat çekici görünmektedir. Yoksulluğun kol gezdiği bir hayattan üst üste rekorlar kıran bir dünya şampiyonu çıkarmak kolay iş midir? Ama yaşam imkânsız olanda filizlenip umutları tazelemeyi de beceremiyorsa, tutunacak ne kalır geriye? Şaşıracak, olmaz denileni alaşağı edecek inanç nasıl yeşerir diğerlerinde?
“Meslek okulunda yatılı okuyor ve kauçuk bölümünde, basit bir işte çalışıyor; burası öyle kötü kokuyor ki herkes uzak durmayı tercih ediyor. İlk başta onu yerleştirdikleri atölye, her gün iki bin iki yüz kauçuk tabanlı spor ayakkabısı üretiyor ve Emil’in ilk işi, dişli törpüyle bu tabanları düzeltmekti. Ama iş yükü korkutucu, hava solunamaz, çalışma hızı çok fazlaydı, en küçük hata cezalandırılırdı, küçücük bir gecikme zaten cılız olan maaşından kesilirdi...”
İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Alman işgalindeki Çekoslovakya’nın, Echenoz’un ironik üslubuyla parça parça çizildiği resimle açılır kitap. Emil’in çalıştığı ayakkabı firması Bata’nın, reklam amaçlı, her yıl düzenlediği koşu yarışı -o göremese de- hayatının yol ayrımıdır.  Etrafındaki insanların çoğu gibi yaşamsal ihtiyaçlarla ilgili görünen bu yoksul genç, sporu sevmemekte, bedensel idmanları vakit kaybı, boş masraf olarak görmektedir. Hatta katılmak zorunda olduğu bu ilk yarışa dâhil olmamak için hasta numarası bile yapar fakat işe yaramaz. İkinci koşu denemesi Almanların düzenlediği bir yarıştır ve sonuçlarıyla tam da yukarıda bahsettiğimiz şeye, umuda işaret etmektedir. Koşucuların çoğunun Alman olduğu bu yarışta Emil’in de aralarında olduğu kadidi çıkmış hırpani bir Çek güruhu yarışmaktadır ve Emil farkında olmadan, arileri kızdırarak yarışta ikinci gelir. Bu yarıştan sonra dikkatleri çeker ve ısrarlara hayır diyemediğinden koşmaya başlar. Tutkulu, hırslı değildir Echenoz’un var ettiği Emil… Zorunlu olarak katıldığı yarışta koşmayı ilgi çekici bulduğunu fark eden, ödülün yağlı ekmek, bir elma olduğu yarışlara katılan, nefesini tutarak ne kadar koşacağını öğrenmek isteyen, ikinci sınıf trenlerde yolculuk ettikten sonra rekor kıran ama bunların hepsini sıradan işlermiş gibi yapan sıska, şaşılası bir adamdır.
Alman işgalinin sona ermesinin ardından, Çekoslovakya’da rejim değişir, komünizm ilan edilir, Emil orduya alınır. Üst üste kırdığı dünya rekorlarıyla partinin ve ordunun propaganda malzemesi oluverir. Tüm dünyayı, kendinden önceki koşu tekniklerini altüst ederek kazandığı altın madalyalarla şaşırtan Çek Lokomotifi’nin yaşamı, değişen ülke koşullarıyla paralel değişmektedir. Echenoz, Zatopek’in yaşamını aktarırken bir yandan da değişen politik koşulları onun kaderini daha iyi kavramamızı sağlayacak bir renklilikle aktarır.
Dupçek’in özgürlükçü reformlarının ardından Sovyetler Birliği’nin Prag işgaline albay üniformasını giyip tankların önüne dikilerek karşı koyan Zatopek, partinin gözünden düşer. Ordudan atılır, yedi yıl uranyum madenlerinde çalıştırılıp arşivcilik yaptırılır. Yaşadıklarını, İngiliz rakibi Gordon Pirie’ye göre “dünyanın en neşeli ve keyifli insanı” Zatopek şöyle yorumlar:
“Olsun, arşivcilikten ötesine layık değilmişim demek.”
Herkes kollarla koşulduğunu söylerken, kollarını rastgele sallayan; akademik klişelerden ve kazanma kaygısından uzak; omuzlarının arasına gömülüp hep aynı yöne eğilmiş boynu; acı çekiyormuş gibi görünen yüzü ve tüm dünya tarihini altüst eden koşu teknikleriyle Echenoz’un kaleminden Zatopek’le tanışmak yeni iz sürmelere çağrı; bu şaşılası yazar ve koşucuya daha yakından bakma isteğidir. Keyifle.
Ocak 2013
Şenay Eroğlu Aksoy
Bu yazı BirGün Gazetesi  kitap ekinde yayımlanmıştır.