Echenoz ve Çek Lokomotifi
Mario Vargas Llosa denemelerini topladığı Genç Bir Romancıya Mektuplar adlı kitabında “…Temel ve biçim arasındaki
ayrım yapaydır, yalnızca betimsel ve analitik sebeplerle kabul edilebilir ve
gerçeklerle asla örtüşmez, zira bir romanda anlatılanlar anlatım tarzından
bağımsız olarak değerlendirilemez. Tarz öyküyü inanılır veya inanılmaz, hisli
veya gülünç, komik veya dramatik kılar” der. Jean Echenoz’un Çek koşucu -dünya
tarihindeki adıyla Çek Lokomotifi- Emil Zatopek’in hayatını anlattığı “Koşmak”
adlı kitabını okurun zihninde ayrıcalıklı kılan tam da Llosa’nın sözünü ettiği
şey; üsluptur. Yayınevinin tür adlandırmasında ”anlatı” olarak sınıflandırılan
kitap Echenoz’un kendine has, ironik üslubuyla benzerleri arasında özel bir
yere çekiliverir. İyi bir romancı olduğunu bildiğimiz yazar “Koşmak”ı neden
kurmaca bir metin olarak kaleme almamıştır? Sanırım onun da üzerinde kafa
yorduğu bir sorudur bu. Yine de Zatopek’in hayatını “anlatı” sınırlarından
taşırarak, kurduğu üslupla daha da geniş bir alanda var eder Echenoz. Genç bir
fabrika işçisinin yeteneğini umulmadık şekilde fark ederek dünya tarihine
kazıdığı yaşam öyküsü, elbette benzerleri arasında dikkat çekici görünmektedir.
Yoksulluğun kol gezdiği bir hayattan üst üste rekorlar kıran bir dünya
şampiyonu çıkarmak kolay iş midir? Ama yaşam imkânsız olanda filizlenip
umutları tazelemeyi de beceremiyorsa, tutunacak ne kalır geriye? Şaşıracak, olmaz
denileni alaşağı edecek inanç nasıl yeşerir diğerlerinde?
“Meslek okulunda yatılı okuyor ve kauçuk bölümünde, basit bir işte
çalışıyor; burası öyle kötü kokuyor ki herkes uzak durmayı tercih ediyor. İlk
başta onu yerleştirdikleri atölye, her gün iki bin iki yüz kauçuk tabanlı spor
ayakkabısı üretiyor ve Emil’in ilk işi, dişli törpüyle bu tabanları
düzeltmekti. Ama iş yükü korkutucu, hava solunamaz, çalışma hızı çok fazlaydı,
en küçük hata cezalandırılırdı, küçücük bir gecikme zaten cılız olan maaşından
kesilirdi...”
İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Alman işgalindeki Çekoslovakya’nın,
Echenoz’un ironik üslubuyla parça parça çizildiği resimle açılır kitap. Emil’in
çalıştığı ayakkabı firması Bata’nın, reklam amaçlı, her yıl düzenlediği koşu
yarışı -o göremese de- hayatının yol ayrımıdır.
Etrafındaki insanların çoğu gibi yaşamsal ihtiyaçlarla ilgili görünen bu
yoksul genç, sporu sevmemekte, bedensel idmanları vakit kaybı, boş masraf
olarak görmektedir. Hatta katılmak zorunda olduğu bu ilk yarışa dâhil olmamak
için hasta numarası bile yapar fakat işe yaramaz. İkinci koşu denemesi Almanların
düzenlediği bir yarıştır ve sonuçlarıyla tam da yukarıda bahsettiğimiz şeye,
umuda işaret etmektedir. Koşucuların çoğunun Alman olduğu bu yarışta Emil’in de
aralarında olduğu kadidi çıkmış hırpani bir Çek güruhu yarışmaktadır ve Emil farkında
olmadan, arileri kızdırarak yarışta ikinci gelir. Bu yarıştan sonra dikkatleri
çeker ve ısrarlara hayır diyemediğinden koşmaya başlar. Tutkulu, hırslı
değildir Echenoz’un var ettiği Emil… Zorunlu olarak katıldığı yarışta koşmayı
ilgi çekici bulduğunu fark eden, ödülün yağlı ekmek, bir elma olduğu yarışlara katılan,
nefesini tutarak ne kadar koşacağını öğrenmek isteyen, ikinci sınıf trenlerde
yolculuk ettikten sonra rekor kıran ama bunların hepsini sıradan işlermiş gibi
yapan sıska, şaşılası bir adamdır.
Alman işgalinin sona ermesinin ardından, Çekoslovakya’da rejim
değişir, komünizm ilan edilir, Emil orduya alınır. Üst üste kırdığı dünya
rekorlarıyla partinin ve ordunun propaganda malzemesi oluverir. Tüm dünyayı,
kendinden önceki koşu tekniklerini altüst ederek kazandığı altın madalyalarla
şaşırtan Çek Lokomotifi’nin yaşamı, değişen ülke koşullarıyla paralel değişmektedir.
Echenoz, Zatopek’in yaşamını aktarırken bir yandan da değişen politik koşulları
onun kaderini daha iyi kavramamızı sağlayacak bir renklilikle aktarır.
Dupçek’in özgürlükçü
reformlarının ardından Sovyetler Birliği’nin Prag işgaline albay üniformasını
giyip tankların önüne dikilerek karşı koyan Zatopek, partinin gözünden düşer.
Ordudan atılır, yedi yıl uranyum madenlerinde çalıştırılıp arşivcilik
yaptırılır. Yaşadıklarını, İngiliz rakibi Gordon Pirie’ye göre “dünyanın en
neşeli ve keyifli insanı” Zatopek şöyle yorumlar:
“Olsun, arşivcilikten
ötesine layık değilmişim demek.”
Herkes kollarla koşulduğunu söylerken, kollarını rastgele
sallayan; akademik klişelerden ve kazanma kaygısından uzak; omuzlarının arasına
gömülüp hep aynı yöne eğilmiş boynu; acı çekiyormuş gibi görünen yüzü ve tüm
dünya tarihini altüst eden koşu teknikleriyle Echenoz’un kaleminden Zatopek’le
tanışmak yeni iz sürmelere çağrı; bu şaşılası yazar ve koşucuya daha yakından
bakma isteğidir. Keyifle.
Ocak 2013
Şenay Eroğlu Aksoy
Bu yazı BirGün Gazetesi kitap ekinde yayımlanmıştır.